2.2.2. Ölüme Dair

“Yalnız geçen ömrün bir uykusuzluk gecesi” şâirin kendi kendini sorguya çekmesi çok doğal olabilir, ama bir insanin hayatında bu gibi gecelerin ağır basması onun ruhunun bozulması ile neticelenebilir. Şâirin karamsar ruhunun ifadesi ve nedeni olan yalnızlık-uykusuzluk şiirlerinin ardından onun ölüm teminin fazla kullandığı şiirleri, genellikle ölümü konu alan şiirleri ortaya çıkar. Ölüm etrafında fazla düşünmesini, onu konu olarak ele almasını anlayabiliriz. Şâir olan her kişini düşündüren bir konudur ölüm. Çoğu insanlar tarafından incelenmiş olan bu konu Cahit’i de çok düşündürmüş ve onun bugün için miras koyduğu, severek okuduğumuz şiirlerin yazılmasına sebep olmuştur.
Ölüm üzerine yazılmış şiirlerinden Korkulu Köprü, Bir Ölünün Rüyası, Bir Kapı Açıp Gitsem, Ölüm, sinsi ölüm..., Ölmüştüm, Ben Ölecek Adam Değilim, Ölümden Sonra, Yanlış Bilmesinler Beni, Bir Ölünün Ağzından, Dalgın Ölü vs. eserlerinin adlarını zikr edebilirız.
Bir Ölünün Rüyası şiirinde insan ruhunun insanın ölümünden sonra bir kuş veya başka bir şey gibi hayata yeniden dönüşüne inanç var.

Bilsem şimdi bu ses hangi bahçede kuş?...

dizesi bunu söylememize nedendir.
Tarancı ölümü her gün duyduğundan gölgesinin omuzunda bir el gibi durduğundan bahseder. Bazen kendisini ölmüş bilir. Ölmüştüm (Yücel, Ekim 1937) şiirinin ilk dizelerine dikkat edersek, bunu görebiliriz:

Günüm Gelmiş, saatim çalmıştı nihayet,
Ölmüştüm, kabrimde unutulmuştu ceset,
Zulmette böcekler eczasını yiyordu.


İnsan ruhunun öldükten sonra daha serbest, daha özgür olduğuna inanç da şiirin son dizelerinde görülmekte:

Ve alışmamış bir günün seherinde,
Ruhum bir atlı gibi dörtnal gidiyordu,
Yemyeşil uzanan sükun vâdelerde.


Yaşadığı yalnızlıktan kurtulmanın yolunu arar ve Her Gece mi Uykusuzluk şiirinde ölümü arzular.

Derhal gelebilirsin, ölüm
Kapı açıktır, lamba sönük.


der.
İnsanın öldükten sonra “bir ağaç kötüğünden farksız olduğuna inanıyor şair. “Boş ev” gibidir adeta der.
Tarancı kendisine “gürbet görünen ölüme Ben Ölecek Adam Değilim” söyler. Bu şiirde hayata bağlılığından, onunla nasıl temas ettiğinden ve ona olan sevgisinden bahs eder. İşte hayatın bu güzelliklerinden ayrılmanın acısını yaşar. İnsanın alıştığı şeylerden ayrılmasının nasıl zor olduğunu ölüme anlatır.

Alıştım bir kere gökyüzüne,
Bunca yıllık yoldaşımdır bulutlar.
Sıkılırım.
Kuşlar cıvıldamasa dallarında,
Yemişlerine doymadığım ağacların.


Güneşi, Yağmuru farketmek ister, denizi, karlı dağlarla sürülmüç tarlaları görmeyi arzular. Bu hayatın tadına, tuzuna, ekmeğine, suyuna doymadığını anlatır. Gideceyi yeri düşünür, hayal eder.

Ya nasıl dururum oluğum yerde
Öyle upuzun yatmış,
İki elim yanıma getirilmiş,
Hareketsiz,
Sükuta ramolmuş,
Sanki devrilmiş bir heykel?


C. Sıtkı’nın bu lirizmi insanın duygularına dokunur, onun hayat ve ölüm ikilisi veya tezadı etrafında düşünmeye şevk ettirir.
C.S.Sıtkı’nın hayata, insanlara olan sevgisi dahi bu şiirde belli olur:

El sallamalıyım
Giden trenlere
Kalkan vapurlara.


söyler.
Tarancı şiirinde “ölüm” temine 1935’li yıllardan sonra rastlanır. Aslında bu korkunun tesiriyle hayatın, insanların, tabiat ve kainatın, yaşamın güzelliğini keşfeder. Yukarıda adı geçen mısralarda görüldüğü gibi. Bunda varlık ötesinin inancını kaybetmesinin de rolü vardır. Mehmet Kaplan’ın bu konuda söylediklerine dikkat edersek, onun hayat ve ölüm konusundaki fikirlerini açık şekilde görmeye imkan buluruz. Tarancı’da bulunan bu şüpheciliğin, dine karşı cephe almanın, dinsizliğin mudafaasının benzerlerini Cümhuriyet’ten önce de görülmüş olduğunu söyleyen Mehmet Kaplan sözlerinin arkasından böyle der:
“…Cahit Sıtkı ve Orhan Veli nesli, artık ne dine, ne de tarihe inanıyorlardı. Onlar için sadece “yaşanan an” mühimdi”.
Ancak C.Sıtkı ölüm korkusu ile bu dünyaya sımsıkı bağlanmaya çalışmakla beraber mizacı itibarı ile romantik ve bir hayli santimantaldır. Çoğu kez sevinçle karamsarlık arasında sıkışır. Bazen hayatın güzelliğini duyarak, hissederek ölüme “Ben Ölecek Adam Değilim” der, bazen de yalnızlıktan, uykusuzluktan kurtulma yolunu ölümde arar ve ölmek ister. “Şaşırdım Kaldım” şiirinde bu duygu açıkşa görülmektedir:

Şaşırdım kaldım nasıl atsam adım;
Gün kasvet gece kasvet.
Bulutlar, sisler içinde bunaldım;
Gök mavisine hasret.
Olmuyor seni düşünmemek Tanrım.
Ummamak senden medet.


veya başka bir şiirinde (Allahı ararken (Yücel, Kasım 1937))

Bilirim ne yapsam hata,
Yanlış, attığım her adım;
Ellerim ehna dalında
Bir Sen varsın bana yakın.


mısralarıyla şiirin devamında yalnız Tanrı’nın ona yakın olduğunu ve Tanrı’ya inadının da karamsarlıktan ileri geldiğini biliyor ve:

Yaşaran gözlerime bak,
Ben yalan söylemek bilmem.
… Bana ben gibi rüyasız
Yüzün gerek Yârab yüzün.


der. Şiirin bu kısmında Yunus Emre’nin “Bana seni Gerek seni” demesini hatırlayoruz. Şiirin sonundaysa:

Medet büyük Allah medet…

dizesiyle en son imdadın Tanrıdan geleceğine inandığını gösteriyor.
C.S.Tarancı aslında hayata çok sıkı bağlı, etrafına sevgiyle bakan şairdir. “Yanlış Bilmesinler Beni” şiirinde:

Annem, kardeşim gibi severim
Ağaçları, taşları, çiçekleri


söyler. Ve şair aslında bu hayattan, hayatın güzelleklerinden ayrılmak istemez ve kendini “ölüm tehlikesi”nden korur bir şiirinde:

Hızla geç kalabalık cadedden;
Şoför milletine güven olnaz.
Çabucak sapıver sokağına;
Akşam karanlığı tekin değil.
Durma çal evinin kapısını,
Taş düşebilir komşu duvardan,
Ben geliyorum demez ki ölüm
Kaza bela adımı başındadır.


ve insanın ölmeden önce yapması gereken şeyleri düşünerek şiirin son mısralarında dile getirir:

Kişi evde gerek akşamlar;
Ölürse hellalaşarak ölür.


Ben Aşk Adamıyım’da yukarıda söylediğimiz gibi hayata sevgi, insanlara sevgi C.Sıtkı şiirirnin ölümü konu alan şiirlerinde dahi vardır:

Ben Aşk Adamıyım,
Sevmeye geldim insanları,
Gönlümle, elimle, kafamla sevmeye;
Hesapsız, karşılıksız,
Ayrılık gayrılık gözetmeden.


Ve ölümünde bile:

Gün gelip gidersem şayet,
Öyle severekten gideceğim ki,
Karanlık kıyılardan bile olsa,
Candan selâmlarım
Civarımdan geçecek gemiler;
Güneşli gemiler;
Şarkılı gemiler;
İçlerinde kendim varmış gibi!


Hayatta öldükten sonra bile yaşayacağına inanç var. Tıpkı bir şiirinin sonunda olduğu gibi:

Kabrime çiçek getirenlere gülerim;
Gâfil kişilermiş şu insanlar vesselam;
Bilmezler ki bu kabirle yoktur alakam;
Ben o çiçeklerdeyim, ben bu çiçeklerim.


Cahit Sıtkı’nın şiirlerinde çok sıkı rastladığımız ölüm temine dünya edebiyatının da çoğu şairlerinde görebiliriz. Onları kıyaslamak için birkaç dizeye dikkat edelim:

Ölümden – ihanet pis
Ölümden – rezalet pis
Bazen nice güzelsin
Ölüm, sen ey saadet!

(Ali Kerim, Azerbaycan Edebiyatından)

“En hoş günlerde de hayatı neden
Varlıktan yokluğa taşıyor ölüm?
Topraktan tohum gibi hiss ettirmeden
Varlığın içinde yaşıyor ölüm…
… Ölüm puskudadır , bizi izliyor…

(A. Kuşner, Rus Edebiyatı)

veya şiirlerin içerisinde ölüm temiyle ilgili ilgi çekici deyimler:

“Ölümün gelişini işidende ölmek”
***
“Bazen hakk kazanır ölende insan…”
***
…“Ölümleri kuca-kuca ”…
***
…Ne seni dindirdi ölüm
ne bizi,
Söndürdü nağmeyle
Yaşayan nabzi”

***
“… İnsan deryasında bir kayık gibi
aktı tabutun”

(Ali Kerim)

“Ölüme mahkumdur hisslerimiz…”
(Andrey Dementyev)

vs. bu gibi dizelerin üzerinde durmak ve kıyaslamak mümkündür. Tarancı’nın da kendine özgü ölümle ilgili deyimleri vardır. Mesela,

“Çoktandır ümitler sende ölüm”
***
“Işığı güneşten zinde ölüm”

ve şair Ölüm şairinde (Varlık, 01.09.1935) ölüme sorular sorar ve müjdeyi ölümden umduğuna işaret eder:

… Ne gün kalkacak bu perde ölüm?…
…Ne gün aslına dönecek bu ten?
- Taş, toprak, çiçek su veya maden - …


ve ölüm beklercesine:

Ruha ebediyeti vadeden
Efsanevi yalan nerde ölüm?


- der. Başka bir şiirinde de:

“Öldük, ölümden birşeyler umarak…

diye önceki dizede olduğu gibi ölümden birşeyler bekler. Bazen ölümü kurtuluş olarak kabul eder ve onu beklediğine dikkati çektirir.
Tarancı’nın şiirlerinde çok sıkı rastladığımız “ölüm”, dolayısıyla ölümü anlatan şiirlerinde kendini ölmüş bilmesi insanı duygulandırmadan geçmez ve sanki şair çok erken öleceğini biliyor ve şiirlerinde kendi ölümünü hiss ediyormuş.
Sanatkarın Ölümü şiirinde adeta kendi için:

Gitti gelmez bahar yeli
Şarkılar yarıda kaldı.
Bütün bahçeler kilitli;
Anahtar Tanrıda kaldı.


Ve Tarancı’nın şiir bahçesinin anahtarını bulmaya çalıştığımız bu yazının sonunda onun “Perişan Sofra”sından bu dizeleri anmamak imkansız:

Sen gittin, soframız oldu tarumar;
Doğan günü yadırgıyor halimiz.

Hiç yorum yok: